24 Şubat 2015 Salı

Özgür Sinan ile radyo söyleşisi, Söz Küçüğün - Açık Radyo

Konu: Çocuk ve Felsefe

Konuk: Özgür Sinan

Sunucular: Deniz Türkeş, Utku Mecit

Yayın tarihi : 29 . 06. 2009

Söyleşiyi dinlemek için aşağıdaki linke tıklayın:

4 Şubat 2015 Çarşamba

Eleştiriler - Değerlendirmeler

Merhaba Özgür Bey,

Mardin'de görev yapan bir felsefe öğretmeniyim. Kitaplarınızla bir tesadüf eseri karşılaştım. Oğluma kitap almak için kırtasiyeye girmiştim. Kitaplarınızı gördüm ve incelemeye koyuldum. 
Kitaplarınızı önce ben okudum ve çok beğendim. Özellikle ''Felsefeyi Sevmek" ve "Yaşanmış Filozof Öyküleri'' adlı kitaplarınız benim için tam bir kurtuluş oldu. Buradaki öğrencilerime felsefeyi sevdirmekte biraz zorlanıyordum ama kitaplarınız sayesinde öğrencilerim felsefeyi daha da sevmeye başladılar. Bütün öğrencilerim kitaplarınızı okudular ve merakla çıkacak diğer kitaplarınızı bekliyorlar. 
Oğluma gelince kitaplarınızı okurken çok eğleniyor bazen kahkahalarla gülüyor. Bu da sizin kitaplarınızın büyülü gücü olsa gerek. Okurken hem eğlendiriyorsunuz hem de düşündürüyorsunuz. Özellikle ilkokul çağındaki çocuklara, sistemli düşünebilme, sorgulayabilme ve yaratıcı düşünebilme yeteneği kazandırma oldukça önemli.
Kitaplarınızda bütün bu saydıklarım fazlasıyla var. Her kitabınızın öyküsü birbirinden özgün ve yaratıcı. Oğlum her kitabınızda yaşama dair yeni birşeyler öğreniyor, sorguluyor ve hayal dünyası genişliyor, yaratıcılığı artıyor.
Mardin'deki öğrencilerime, oğluma ve de bana kazandırdıklarınız için sonsuz teşekkürler Özgür Bey. Çıkacak yeni kitaplarınızı merakla bekliyor, çalışmalarınızın ve başarılarınızn artarak devamını diliyorum. 
Sevgiyle kalın...
Nuriye Paytoncu, felsefe öğretmeni.



***** ******

FELSEFEYİ SEVMEK

Felsefe çocukların çok sık olarak duyup kullandıkları bir sözcük değil kuşkusuz. Bunun nedeni de belli: ilköğretim müfredatında felsefeye yer yok! Çocuklarımıza felsefe okutmaya neden ihtiyaç duyulmadığını tartışmanın yeri burası değil kuşkusuz. Ancak felsefenin ısrarla ve bilinçli olarak yok sayılmaya çalışıldığı bir ülkede, çocuklar için felsefe kitabı yazmaya soyunduğu ve bunda başarılı olduğu için Özgür Sinan’ı kutlamadan geçmek de olmaz.
Evet, ne yazık ki ülkemiz çocukları üniversite kapılarına gelene kadar felsefe hakkında doğru dürüst hiçbir bilgi edinemiyorlar. Sözüm ona liselerde bir felsefe dersi var ama bu dersin din ve ahlak bilgisi dersinden bir farkı yok ne yazık ki! Bu dersi gören çocukların felsefeden zevk almaları ve ona yönelmeleri olanaksız. Olsa olsa bu dersten çıktıklarında “Offff, bu ne kadar sıkıcı bir ders böyle!” diyorlar. 
Hal böyle olunca çocuklar çoğunlukla felsefenin adını bile duymadan ilköğretimi bitiriyorlar. Zaman zaman felsefeden söz edildiğini duyduklarında ise genellikle onun olumsuz, can sıkıcı, anlaması zor bir faaliyet olduğu sonucuna varıyorlar. 
Peki, gerçekte felsefe nedir?
Özgür Sinan, “Felsefeyi Sevmek” kitabında bu soruya çocukların anlayabilecekleri yalınlıkta bir yanıt veriyor. 
Bu kitabı okuyan çocuklar kadar onların öğretmenleri ve anne babaları da felsefe ile yeni ve farklı bir tanışıklık içine girdiklerini hissedecekler. Özgür Sinan felsefeyi çocukların ilgisini çekecek şekilde, günlük olaylarla ilişkisini kurarak anlatıyor. Bunu yaparken kitaptaki anlatımı akıcı kılmak için Bay Yazar ile Bay Sağduyu arasındaki sohbetlerden yararlanma yoluna gidiyor. Bu da okuru oldukça rahatlatıyor. 
Bay sağduyu, Bay Yazar’ı köşeye sıkıştıran sorular sorarak anlatıya canlılık kazandırıyor. Onun soruları karşısında Bay Yazar bir felsefeci ya da filozofa yakışır bir olgunlukla muhatabını ciddiyetle dinliyor, eğer haklıysa onun haklılığını teslim etmesini biliyor.
Kitapta felsefenin o bildik ya da birçok kitapta görülen soyut ve karmaşık dilinden özenle uzak durulmuş olması çocuklar açısından büyük bir kolaylık sağlıyor. Böylece felsefe yapmanın sanıldığınca karmaşık ve uzun bir mesai gerektiren bir iş olduğu yanılsamsı tuzla buz oluyor. Değişik düşünce ve görüşler zevkli bir sohbetin eşliğinde birbirleriyle kıyaslanıyor.
Ama felsefe söz konusu oldu mu genel geçer fikirlerin ömrü pek fazla uzun olmaz; çünkü felsefe işin aslında doğru yerden başlamaktır.
Çocuklar felsefeyle tanıştıkça kendilerini doğal olarak bir serüvenin içinde bulurlar.
Çünkü felsefe bir serüvendir.
Ya da sonsuz oyun oynama isteğidir.

Metin Sevinç, Felsefe öğretmeni


***** ******

FİLOZOF TOSBAĞA

Filozof Tosbağa hasta amcasını ziyaret etmek için uzun bir yolculuğa çıkar. Başına bela gelmeyecek patikalardan, güzel yiyecekler bulabileceği koruluklardan geçerek, elbette hayvan dostlarıyla ayaküstü sohbetler etmeyi ihmal etmeden Pınarlı Yamaç’a varır. 
Çok yorulmuştur, derin bir uykuya dalar. Sabah olunca güneşin ilk ışıkları soğuktan gerilmiş tombiş ayaklarını ısıtmaya başlar. Kuş cıvıltıları ve böcek vızıltıları arasında uyanır. Güne çok iyi başladığını hisseder ve keyfini hiçbir şeyin bozamayacağını düşünür. Ancak bunları düşündüğü sırada ensesinin dibinde korkunç bir gürültü kopar.
Ödü patlayan Filozof Tosbağa, bayır aşağıya yuvarlanmaya başlar. Yuvarlanır, yuvarlanır, yuvarlanır.... Sonunda bir kaplumbağanın başına gelebilecek en kötü olay başına gelir: ters dönmüştür! Artık ayakları üzerine basma imkânı kalmamıştır. Gövdesi gökyüzüne doğru çakılı kaldığından olay akışı kesintiye uğramıştır. Bir başka deyişle felsefe yapma zamanı geliyordur. Bunun için bir şey daha gereklidir: Sohbet edecek birisi!... 
Filozof Tosbağ’ının tepe taklak yuvarlanmasına neden olan sesin sahibi karga, yani kitabın sevimli kahramanı Bücürük, tepenin başından uçarak filozofumuzun üstüne konar. Eski dostu Bücürük , filozofumuzu kurtarmaya çalışır ama başaramaz. Bücürük Karga’nın büyük uğraşlarının sonunda yorgun düşmesiyle günlük telaşları sona erer ve felsefe başlar. Ama o bildik ürkütücü felsefi soyutlamaların başdöndürücü karmaşasıyla değil. Çocukların anlayabileceği, neredeyse felsefi olmayan yalın bir dille....
Filozof Tosbağa içinden geçtiği ormanların, karşılaştığı, bildiği hayatların ardındaki gerçekleri bir sır perdesini aralar gibi gün yüzüne çıkarır. Kral Aslan’ın ya da Kel Kartal’ın diğer canlıların hayatları pahasına mutlu ve başarılı bir hayat sürmeleri felsefenin akıl dolu soruları karşısında yıkılır. Hiç kimse nefret uyandırıp bir başkasını zora sokacak bir şey yapmamalı, vb...
Bücürük’ün kafası karışır ve önünde yeni bir ufuk açılır. Sonra, hayatın çirkin yüzü kendini bir kez daha gösterir. Bücürük’ün bir hastalık yüzünden derdine çare olması için başvurduğu Büyücü Kertenkele tarafından kandırıldığını öğreniriz. Kavramlarla evreni temaşa eden Filozof Tosbağa olayı bir bakışta kavrar.
Kısa bir söyleşinin ardından Filozof Tosbağa, Büyücü’nün şarlatanlığını Bücürük’ün gözleri önüne seriverir. Onun yorumları karşısında Bücürük bir kez daha aydınlanır ve düşünmenin, akıl yürütmenin tadına varır.
Onlar aralarında sohbet ederken, Bücürük’ün babası Akşar gelir yanlarına. Komik çözüm önerileriyle, teşebbüsleriyle Yunanlı filozofların şaraba su katması gibi anlatıya tatlı bir serinlik gelir. Baba Akşar, oğluyla beraber filozofumuzu ayakları üstüne kaldırmak için kendini paralamaya başlar. Terler, yorulur, paralanır, tüyleri dökülür ama başarılı olamaz; çünkü felsefe henüz bitmemiştir.
Çocukların bağımsız düşünmesine izin vermeyen aile yapısından, cahillerin felsefeye tam da cahil olmaları yüzünden düşmanlık beslediklerinden bahseden yeni bir tartışma güzergâhı açılır. Evet, Filozof Tosbağa ters dönmüştür ama hayata dosdoğru bakıyordur. Ta ki tarla faresi Cingöz gelene kadar...
Özgür Sinan, bizde görülmemiş bir işi başarıyor! Çocukları felsefi tartışmaların içine çekiyor, onları felsefi konularla uğraştırıyor. Üstelik ürkütmeden, can sıkmadan, en önemlisi de felsefeyi sevdirerek... 
Mesut Özil, felsefeci


***** ******


YAŞANMIŞ FİLOZOF ÖYKÜLERİ

"Yaşanmış Filozof Öyküleri" kitabı bir çocuk kitabı olarak tasarlanmış ve yazılmış olabilir. Ancak bu kitabın bir çocuk kitabı olmanın ötesine geçtiğinden eminim, çünkü kitapta ele alınıp işlenen konular felsefenin dolaysız ve asli konuları durumunda. Üstelik burada anlatılan olayların, daha doğrusu bize sunulan öyküler ve kahramanlar felsefe tarihinin büyük ustalarının gerçek yaşamlarından alınmış. Durum böyle olunca büyük bir filozofun yaşarken verdiği tepkileri izlerken insan heyecenlanmadan edemiyor.
Sokrates'in pazardaki bir satıcıyla yaptığı sohbetin sonunda ortaya çıkan anlamlı dersin, yalın sonucun yalnızca çocukları ilgilendirdiğini, biz büyükler için zaten bilinen, basit bir düşünce olduğunu söylemek olanaklı mı? Tüketmeye koşullanmış, mutluluğu yalnızca maddi mal, mülk ve olanakların sonsuz çeşitliliğinde arayan günümüz erişkinlerinin Sokrates'in şu sözleri üzerinde durup biraz düşünmeleri gerekiyor:
"Burada hiç ihtiyacım olmayan ne kadar çok mal var böyle!"
Günümüz insanları bu basit ve yalın gerçeğin farkına varmış olsalar bugün gezegenimizin daha yaşanabilir, daha hakça bir paylaşımın söz konusu olduğu, acılardan kurtulmuş, daha müreffeh bir yer olacağından kuşku duyabilir miyiz?
İnsanın kendi kendisiyle barışık olmasının, mutluluğun insanın kendi elinde olduğunun, açıksözlülük ve dobralığın eşsiz örneği Diogenes'in yalın tepkisinin yalnızca çocukların hoşuna gideceğini söylemek olanaklı mı? Diogenes'in kibirli ve saygısız adama verdiği yanıttaki hazırcevaplık ve kendine güven biz büyüklere de çok şeyler anlatıyor.
Uzun sözün kısası, Özgür Sinan bu küçük kitapta benzersiz bir iş yapmış. Felsefe tarihinin büyük adlarının gerçek yaşamlarından sunduğu güzel bir buket ile çocuklara olduğu kadar biz büyüklere de eşsiz bir felsefe ziyafeti sunmuş. Kitaptaki kısacık öyküleri okurken felsefenin öneminin farkına varıyor, felsefe ile uğraşmanın sanıldığınca zor bir iş olmadığını, tam tersine felsefenin yaşamın bizzat içinde olduğunu şaşkınlıkla fark ediyoruz.
Büyük filozofların günlük yaşamlarında verdikleri tepkilerin ve ortaya koydukları tavırların aslında felsefenin yaşamla nasıl iç içe olduğunun açık bir kanıtı olduğunu bize gösterdiği için Özgür Sinan'a teşekkürler. Bu kitap sayesinde çocukların felsefeye yönelik ilgilerinin artacağını, felsefenin önlerinde açacağı ufukları hissedeceklerine eminim.
Özellikle öğretmenlerin bu kitabı okuyarak felsefe tarihinden benzer örnekleri devşirmek ve öğrencilerine aktarmak için belli bir çaba içine gireceklerini umuyorum. Bunu nereden mi biliyorum? Bir öğretmen olarak benim ilk aklıma gelen bu oldu da ondan.

Deniz Tuna, ilköğretim öğretmeni, Bakırköy-İstanbul.